Eğitim özgürleştirilmeli.
Kısa aralıklarla, ardı ardına eğitim ile ilgili üç rapor yayınlandı. Eğitim Reformu Girişiminin (ERG) her yıl yayınladığı Eğitim İzleme Raporu (1) ve iki önemli uluslararası değerlendirme – International Association for the Evaluation of Educational Achievement (IEA www.iea.nl) adlı kuruluşun, 1995’ten beri, her 4 yılda bir yaptığı uluslararası bir ölçümleme programı olan TIMSS (2) (3) ve OECD tarafından her üç yılda bir 15 yaş grubunda yapılan bir değerlendirme olan PISA(4). Özellikle PISA, alınan kötü sonuçlar nedeniyle gündemi çok işgal etti, ediyor. Raporların tümünü takip edemeyenler için, bir toparlama yapmak istiyorum izninizle.
Türkiye’de eğitimin fiziksel koşullar açısından epeyce ilerlediğini öğreniyoruz ERG’nin raporundan. Okullulaşma oranları hiç fena değil; ilkokullarda ülke genelinde okullulaşma oranı %94,9; ortaokulda %94,4; üstelik kızların oranı erkeklerden biraz daha yüksek, bölgesel farklılıklar var ama çok yüksek boyutta değil. Orta öğrenimde net okullulaşma oranı ise hala %79,8. Yine kızların oranı biraz daha yüksek (% 80,2) ancak bu seviyede bölgeler arası ciddi farklar var. Doğu Karadeniz, Batı Anadolu, Batı Karadeniz, Ege, Doğu ve Batı Marmara, Orta Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin tümünde okullulaşma oranları %80 ve üzerinde, üstelik kızların oranı genelde daha yüksek iken, Kuzeydoğu, Ortadoğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde orta öğrenim okullulaşma oranları % 70’in altında ve kız çocukların okullulaşma oranı erkeklerden daha düşük. Ülke çapında, derslik başına düşen öğrenci sayısı da, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da azalmış; bu da olumlu bir veri (derslik başına en fazla öğrenci Güneydoğu Anadolu bölgesinde ve İstanbul’da). Bir iyi haber daha; kamu kesiminin eğitim harcamalarının GSYİH’ya oranı 2008 yılında %3,5 iken arta arta, 2013’te %4,3’e ulaşmış ve OECD ortalaması olan %4,5’a yaklaşmış. Kötü haber ise, bildiğiniz üzere bizim GSYİH düşük, çocuk sayımız ise yüksektir! Sonuç, yine 2013 rakamlarıyla, OECD ülkelerinde öğrenci başına ilköğretimde yapılan kamu harcaması ortalama 8477 dolar ve orta öğretimde 9811 dolar iken ülkemizde ilköğretimde 2894 dolar, ortaöğretimde 3590 doları ancak bulmakta. Üstelik, OECD ülkelerinde, eğitim harcamalarında devletin payı %91 iken, ülkemizde %87 ; özel harcamaların büyük kısmı özel okullara yapılıyor ve bu harcamaların %65’i nüfusun en zengin %20’si tarafından gerçekleştiriliyor. Orta öğretimde öğrencilerin değişik okullara dağılımında ilginç gelişmeler söz konusu; 2009-2010 öğretim yılında öğrencilerin %12,4ü Anadolu liselerinde iken bu oran 2015-2016 öğretim yılında %31,1’e yükselmiş- bir sürü genel lise, Anadolu lisesine çevrildiği için; genel liseler %37,6’dan %2’ye düşerken özel liseler %3,2 den % 8,7’ye , meslek liseleri %39,4’ten %41,1’e, imam hatip liseleri de %5,5’ten %13’e çıkmış. Fatih Projesi kapsamında 2015 itibarıyla 1,5 milyona yakın tablet dağıtılmış ancak öğretmenlerin teknoloji okur yazarlığının sınırlı olması projenin önemli sorunu olmaya devam etmiş. Kamu harcamalarının büyük kısmı ücret ödemelerine giderken, öğretmenlerin gelişimi ile ilgili kaynaklar çok sınırlı kalmış. Bilindiği üzere, 2012’den itibaren de, kamuoyunda çok tartışılan 4+4+4 sistemine geçilmiş.
Bütün bunlar ışığında, bakalım uluslararası ölçümlerde neler olmuş.
Önce matematik ve fen alanlarında, 4. ve 8. Sınıf çocuklarının durumunu değerlendiren TIMSS’a bakalım. Matematik 4.sınıf değerlendirmesi 49 ülkede yapılmış; puanı 500 ve altında 17 ülke var; Türkiye 483 puanla bunlar arasında. İşin ilginci, Fransa da 488 puanla, Türkiye’nin hemen önünde bu alt grupta. 11 ülkenin puanı 501 ile 525 arasında; 14 ülkenin puanı 526 ile 550 arasında; sadece 7 ülke 550 puanın üzerine çıkmış- Singapur, Hong Kong, Kore,Taipei, Japonya, Rusya ve Kuzey İrlanda. 21 ülke 2011’den 2015’e puanını arttırmış, Türkiye de bunların arasında ama ancak bu kadar çıkabilmiş. 8.sınıflarda puanlar biraz daha düşük; katılan 39 ülke arasında 450 ve altında 13 ülke, 451 ile 500 arasında 8 ülke (Türkiye 458 ile bu grupta), 501 ile 550 arasında 13 ülke ve 551 üzerinde 5 ülke var ki bunlar Singapur (621), Kore (606), Taipei(599), Hong Kong (594) ve Japonya (586). 18 ülke 2011’e göre puanını arttırırken Türkiye ayni puanda kalmış. Üstelik öğrenciler arasında büyük fark var; Türkiyeli öğrencilerin en yüksek ve en düşük puanları arasında tam 345 fark var! Yani eşitsizlik diz boyu.
Fen alanında 4. sınıflarda 47 ülke ölçümlenmiş; 500 ve altında 14 ülke var. Türkiye yine 483 puanla, yine bu grupta. Fransa da, 487 puanla hemen bizim önümüzde. 501-525 puan arasında 11 ülke, 526- 550 arasında 15 ülke ve 551 puan üzerinde 7 ülke var: Singapur, Kore, Japonya, Rus Federasyonu, Hong Kong, Taipei ve Finlandiya. Fen alanında 8.sınıflarda ise durum şöyle: 450 puan ve altında 9 ülke var; 451 -500 puan arasında 11 ülke var ve Türkiye 493 puanla bu grupta; 501-550 puan arasında 14 ülke yer alırken, 551 puan üzerinde 5 ülke bulunuyor: Singapur, Japonya, Taipei, Kore ve bir sürpriz-Slovenya.
Tüm kategorilerde , ülkenin en düşük ve en yüksek puanlı öğrencileri arasında çok ciddi eşitsizliğe işaret eden 300 üzerinde puan farklılığında ise, ülkeler çeşitlilik gösterirken, bazı ülkeler hiç değişmiyor: Türkiye, İran, Ürdün, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt gibi.
Gelelim PISA’ya.
PISA, bizzat OECD’nin çoğu üye ülkeler arasında, 15 yaş öğrenci grubunda 3 yılda bir yaptığı bir değerlendirme programı. Öğrencilerin ne kadar bilgi biriktirdiklerini değil, bilgilerinden yapabildikleri çıkarımları ve bilgilerini farklı ortamlarda uygulama becerilerini ölçüyor. İşte bizim öğrenciler de tam bu noktada çuvallıyor çünkü bizim test sınavlarına yönelik eğitim sistemimiz bunun tam tersini yapıyor,sadece bilgi biriktiriyor ve hayata uygulanmayan bilgi sınavdan sonra uçup gidiyor.
Türkiye 2003’ten beri PISA’ya katılıyor; 2009 ve 2012 de derecesini olmasa bile puanlarını gözle görülür biçimde arttırmıştı ancak 2015te tam bir çöküş yaşandı. Yıllara göre puanlar şöyle:
——————- 2003 2006 2009 2012 2015 derece
FEN 434 424 454 463 425 52.
MATEMATİK 423 424 454 448 420 49.
OKUMA 441 447 464 475 428 50.
PISA’da öğrenciler 6 düzeyde değerlendiriliyor. 1 ve 2 en düşük dereceler, ancak en temel becerileri geliştirebilmiş ya da altında kalan çocukları kapsıyor; 5 ve 6 ise en üst seviye, ileride fark yaratacak, 21. yüzyılın gereksinimlerine cevap bulacak çocukları işaret ediyor. Bizim çocukların %76 sı matematikte 2.düzey ve altında ; 5.ve 6. Seviyedeki çocukların oranı ise %1,1. 2012 bu oranlar %67,5 ve % 5,9 imiş!
Okuma becerilerinde, 2012’de öğrencilerin %52’si 2.düzey ve altında iken, 2015’te bu oran %73 olmuş. 5. Seviyeye ulaşanlar binde 6; en üst seviyede kimse yok! Bu zaten okuyabilen ama okuduğunu pek de anlamayan bir düzeye tekabül ettiği için, diğer alanlarda başarı pek olası değil. Sorunun ne istediğini bile anlamıyor maalesef bizim çocukların büyük çoğunluğu.
Genel olarak çok düşük olan skorlar,okullar arası da ciddi farklar gösteriyor; meslek liseleri ve imam hatip liselerinin puanları çok daha düşük. Bu liseler ise öğrencilerin %54’ünü kapsıyor.
Tablo gerçekten oldukça umut kırıcı. Sadece ülkenin değil, tek tek çocuklarımızın geleceği kararıyor demek bu. Asla rekabet edemeyecekleri bir dünyada bulacaklar kendilerini. O halde ne yapmalı?
Ben eğitimci değilim ama kendimce görüşlerim var. Bir kere kamu eğitim bütçesi acilen ve en az iki katına çıkmalı – varsın yollar, köprüler, tüneller, silahlar, camiler beklesin biraz; önceliği eğitime vermenin faturasını hep birlikte ödemeye razı olalım yoksa zaten çok daha ağır bir fatura ödeyeceğiz. Kaliteli eğitim sadece bazılarının değil, her çocuğun hakkı. Meslek liseleri kaldırılmalı – sermayeye kaliteli ara eleman lazım ise, bunu özel sektör kendisi, ihtiyaçlarına göre yapsın; gencecik çocuklar muhtemelen birkaç on yıl sonra ortadan kalkacak mesleklere devlet eliyle mahkum edilmesin – genel liselere dönüştürülmeli ve genel liselerin kalitesinin artması için, katılımcı bir süreçle ve sorgulamayı, analiz etmeyi, problem çözmeyi, eleştirel düşünmeyi odağa alan bir eğitim stratejisi geliştirilmeli. Az sayıda iyi okul açmak çözüm değil, genel olarak okulların niteliği yükseltilmeli, böylece eşitsizliği azaltması gereken eğitimin, eşitsizliği yeniden üretmesine engel olunmalı. Öğretmen eğitimine, halen pek de parlak olmayan eğitim fakültelerinden başlayarak ve meslek hayatı boyunca devam ederek , ağırlık verilmeli.
Okullulaşma lise de dahil, %100’e ulaşmalı ve okullar cazip hale getirilerek, oldukça yüksek olan okul terkleri engellenmeli. Bölgesel ve okul bazındaki aşırı eşitsizlik mutlaka ve mutlaka giderilmeli. Toplum mühendisliğinden –ister Kemalist, ister dindar/muhafazakar, ister milliyetçi- mutlaka vaz geçilmeli.
Aşırı merkeziyetçilikten vaz geçilip, hem yerelde, hem de okul bazında eğitim özgürleştirilmeli.
Ne dersiniz?
- http://www.egitimreformugirisimi.org/tr/node/1714
- http://timss2015.org/timss-2015/mathematics/student-achievement/
- http://timss2015.org/timss-2015/science/student-achievement/
- https://www.oecd.org/pisa/pisa-2015-results-in-focus.pdf
- http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/egitimde-2003un-gerisindeyiz
- http://aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/hayaller-beceriyle-ortusmuyor