Tanrıya inanırdı annem, öyle yaşadı.
Oysa yoktu ortalıkta O
Şimdi, ya da hiçbir zaman.
Anlayamadı.
Ne sevincini gördü Tanrı onun
Ne dertlerini
Şarkılarını, toprağı yeşertişini bin bir emek.
Ne öyle sevgilerini.
Yaşadı, geleceği ve bebeğini emzirip
Toprağı işleyerek
Tomruğu ateşe sürüp,
Ocağı söndürmeden.
Öldürseler, dağa kaçırsalar da ‘tanrıya yakardı’ o
Yüreğinde dirhem kin tutmadan
İnandı, her an tanrının geldi gelecek olduğuna
Ektiği gül fidanına canını katıp, mırıldandığı şarkılarına.
Doğsun istiyor, başlasın diliyor.
Nefes almanın yüküyle derin bir sessizlikte. Yeryüzünü dinletiyor
Sıcaklığı iyi dileği, bir işe yaramadı yine.
Hayat cehennemin kıyısı.
Yine de sesi, söz olmadı öyle mühim.
Öyleyse de onun adına kurşunlanıp toprağın dibine
Yine gerçeğe uzak söylevler dizilip
Halklar kırdırılıyor, birbirlerine.
Yakan kim bizi bu gün, küstüren kim?
Uzanıyorum kollarımla gökyüzüne
Erişmiyor parmaklarım bir türlü.
Ayaklarımı basıp toprağın özüne.
Birileri kılıç tutuşturmak istiyor elime
Elimi görünce
Değerlim, uzaktan güzel düşüncemi?
Yoksa beddua mı bu?
Yüzyıllardır böyleyim.
Gitti yok artık umutlarım.
Gitti, indi toprağın altına tanrıyı görmeden,
Anlayamadı.
Ses getirdi tek kapı açıkken
Kor ateşiyle elimde
Beddua sürüyor, acımasız Beddua
Benim Çerkes dilimde.
Bedduayı geride bırak, öldü o anacığım
Bedduayı içme
Söylediler bana, benimle doğmamış o
Benle doğmayanında derdi var bende, bir türlü gelmeyen ölçüye
Gözlerinden fışkırıyor aydınlık
Işıldayan yürek
Anla, kaderdir alnına yazılan
Hepsi hepsi bir dilim ekmek.
Doğurduğunu yetiştir sen, yüreğinde iyilik olsun
Dili iyilik dili, bütün insanlık namına
His verip toprağın bereketine
Yürek ver insanın sen, insanlaşmasına.
Kuyeko NALBIY
Çeviri: Erhan HAPAE
18.11.2016