Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım.
“Köprü mü kapatılmış?”
15 temmuz akşamı yeğenimin doğum gününü kutlamak üzere Levent’te bir lokantaydık. Yemeğin ortalarında, bir telefonla öğrendik köprünün kapatıldığını; terör uyarısı dedik. Beş dakika içinde olayın bambaşka olduğunu dehşetle kavrayarak, polisin derhal arabaları çekin anonsu ile, yakınlardaki ablamların evine gittik. Televizyonun karşısında, hiç uyunmadan sabah edilen, silah sesleri, patlama, jet uçuşları arasında geçen sanırım hayatımda yaşadığım en ürkütücü gece. Harp Akademilerine yakın olan evde, sabaha karşı kızım yatmaya gittikten biraz sonra, jetlerin nerdeyse binalara teğet geçişinin yarattığı korkunç sesin camları kıracağı korkusuyla, yüzüne yastığı kapatmamı ise herhalde hiç unutamayacağım.
Bulunduğumuz lokasyondan sosyal medyaya uzun bir süre erişemedim ama televizyonlardan an be an izledik gelişmeleri. Darbenin tamamını değerlendirecek bir bilgiye hala sahip değiliz ama GERÇEK ve KORKUNÇ olduğu ve Cumhurbaşkanı ile hükümetin dik duruşu; tüm partilerin parlamentoya sahip çıkışı, bombalanırken bile parlamentoyu terk etmemeleri; medyanın görevini eksiksiz yerine getirmesi; en önemlisi halkın sokaklara çıkarak darbecileri geri püskürtmeleri ve neredeyse ülkede yaşayan tüm sivillerin darbeye karşı çıkması-en azından desteklememesi- sonucu başarısız olduğu ortada.
Şu sıralarda ortaya çıkan yeni görüntüler, gerçekten de halkın kahramanlığını ortaya koyuyor. Hala, yok çember sakallılar, yok demokrasi istemiyorlar, yok tekbir getiriyorlar diye bu mücadeleyi küçümsemeye çalışan bizim mahallenin bazı mensuplarına şunu söylemek isterim; eğer bizler bu insanlar kadar cesur olabilseydik mesela 12 Eylül’de, muhtemelen bugün böyle bir şey yaşanmazdı. Gösteriler sırasında istenmeyen şiddet hatta linç durumları ortaya çıkmış ancak, birincisi oldukça seyrek; ikincisi, her şeye rağmen silah olmadığını gösteriyor suç aletinin kemer olması; üçüncüsünü Ümit Kıvanç’ın sözleriyle yazayım : ‘..hiçbirimiz , bize tankla tüfekle ateş açıp yanıbaşımızdaki insanları öldüren birilerini ele geçirdiğimizde ne yapacağımız konusunda kendimizden o kadar emin olamayız.’ (1)Bu elbette, kimliği de açıkça belli bu insanları yargıdan kurtarmamalı; yapılanın cezasını çekmeliler. Yazılanlar ancak hafifletici neden olabilir.
Öte yandan, o ürkütücü ortamda , gördükleri her şeyi, hiç kontrol etmeden ortaya süren, sırf görüntüleri nedeniyle, yaralı bir askere yardım eden insanları sosyal medyada linç eden, CHP milletvekili Veli Ağbaba’nın uyarılarına rağmen Malatya’da Alevilere saldırı görüntüleri paylaşan, haberlerin doğru olmadığı ortaya çıktıktan sonra bu konuda düzeltme yapmaya/özür dilemeye bile gerek görmeyen insanlar var bir de. Önümüzde provokasyonlara çok açık bir zaman olduğunu düşünürsek, herkesin aklını başına alması, bu tip haberlerin birkaç kez kontrol edilmeden paylaşılmaması gerektiğini hatırlatmak dışında ne yapılabilir bilemiyorum.
Darbe atlatıldı mı ; 1970’lerde başlayan ‘Sızıntı’ böyle hemen temizlenebilir mi bilemiyorum. Bu mücadelenin mutlaka yapılması ama mutlaka hukuk kuralları içinde yapılması gerekiyor. Bu olağandışı şartlarda, olağanüstü hal ilan edilmesi şaşırtıcı değil; umarım kısa sürer ve açıklandığı gibi sadece darbecilere uygulanır. Fransa da Paris terör saldırısından hemen sonra 6 ay için olağanüstü hal ilan etti, şimdi 6 ay daha uzattı. AİHB’nin askıya alınması zaten bunun doğal sonucu ve Fransa için de geçerli ama arada bir fark var, önemli bir fark: TC’nin bu konuda hiç de hassas olmadığı ve 93 yıllık tarihinin insan hakları ihlalleriyle dolu olduğunu tüm dünya biliyor. Son zamanlarda, devlet baskısının oldukça arttığı da malum. Hepimiz benzer endişeler taşıyoruz; her türlü uygulamanın hukuk kuralları içinde yapılması konusunda hükümete, uygulamaları takip ve uyarı açısından ise muhalefete ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görev düşüyor. Sokaklara çıkarak darbeyi engelleyen halkın da, umarım artık eve dönme zamanı gelsin; ne olursa olsun, provokasyona açık, tehlikeli bir ortam var zira.
Bu kadar şerden bir hayır çıkar mı? İflah olmaz bir iyimser olduğumu iddia edenler için işte bir fırsat daha; evet, çıkabilir. Bir kere, artık darbe yapmaya kalkışmak çok daha zorlaştı; parlamentosuyla, basınıyla ve en önemlisi verdiği oya sahip çıkan halkıyla darbe karşıtlığı konusunda toplumda bir konsensus oluşmuş; isteyen hala vardır eminim ama artık bunu dillendirmek bile ayıp. Bu gerçekten büyük bir gelişme. İkincisi, iktidarın, ancak medya ve teknolojinin desteğiyle bunun başarılabildiğini görmesi ve bundan sonra eski ve yeni medyaya gereken özeni göstermesi umut edilebilir. Üçüncüsü, darbe girişiminden beri hükümetiyle, muhalefetiyle siyasetin, yıllardır özlediğimiz duruşu sergilemesi takdire şayan. Bu duruşun , ülkenin önemli sorunları konusunda- iç barış, demokratik anayasa vb- birlikte çalışma, ortak çözüm yaratma boyutuna geçmesi zor, ama imkansız değil. Yeniden yapılanma sürecinde, başta Cumhurbaşkanı , hükümet ve muhalefet partileri olmak üzere, ayrıştırmayan, uzlaşmacı, katılımcı bir dilin oluşmasına (2), birlikte çalışmaya , çözüm üretmeye yönelik bir çaba göstermeleri; bizlerin, her görüşten yurttaşın da böyle bir süreci desteklemesi, bunun için uğraş vermesi gerekiyor; belki de önce kendimizden ve yakın çevremizden başlayarak.
Çatışmacı kültürü alt edip, barış diline ve sürecine geçmek için belki de son fırsatımız; umarım hem yurttaşlar hem de siyasiler olarak değerlendirebiliriz.
Bir kez daha Amin Maalouf’un sözleriyle bitireyim (3):
Umutsuzlukta haklı çıkacağımıza, umutta yanılalım.
- *Şerden Hayır Doğar mı başlıklı ilk yazım Şubat 2014 tarihli; umarım bu kez doğar
- http://www.platform24.org/yazarlar/1634/sonu-bizimki–anladik-da–baslangici-kimin-hik-yesi
- Darbe girişiminin hemen akabinde CB’nin Taksim kışlası vurgusu doğrusu pek ümit vermedi ama bir daha tekrarlanmaması hayra alamet olabilir mi acaba?
- Amin Maalouf, Doğudan Uzakta