Bir başınayken aciz ve ağlamaklı, dışarı çıktığında ise dogmatik ve kibirli tavırlarınla, Sen İnsansın!

Dilek Qudey 21 March 2014
Ruhun Dehlizlerinden

 

Bir varmıış bir yokmuuş.

Evrenin çook uzak karanlık bir noktasında ”Bedel Ödemek” ve ”Çıkar İlişkisi” cümlelerini çok sık kullanan ve insan olarak tanımlanan varlıkların yaşadığı ”Dünya” denilen bir gezegen varmııışş…

 

Dünya 4,5 milyar yaşında. Kendi sistemiyle işleyen 4,5 milyar yıllık bir uzay gemisindeyiz!

 

Mağaraların kuytularından ışıklı gökdelenlere çıkmayı başaran dünya yurttaşları, zamanın türlü katmanlarında fosiller bırakarak yeni yüzyıla ulaşmayı başardılar. Şimdi de yerküreyi kablolarla sarmalayarak bilinmeze doğru hızla yuvarlanıyorlar.

Fiber kabloların ucunda sallanan insan bedenleri sevgi ve merhameti mavi ekranlarda ararken kısa devre yapmaktan kendilerini kurtaramıyorlar.

Kusursuzluğu ararlarken işledikleri kusurları az da olsa fark ettiklerinde ise nostaljiyle ütopya arasında sıkışıp kalıyorlar.

 

Mısır Ölüler Kitabın’dan çok sevdiğim bir çeviriyle ilerleyelim.

 

Yüreğim! Bana annemden kalan yüreğim! Bütün çağların mirası yüreğim! Aleyhime tanıklık etme, beni yadsıma, düşmanım olma! Karşıkarşıya kalmayalım. Çünkü sensin ruhumun tek kurtarıcısı, parçalarımı bir arada tutan… Klavuzum ol, önüme düş, hepimizin yola koyulduğu o yere doğru…Mutluluğun peşinden yola koyulduğumuz o yere doğru…Sil adımı insanlık denen o korkunç alaşımdan! Benimle ilgili yalan söyleme! Aslında beni duyman bile yeterli. Bu kadarı bile yeterli Yüreğim!

 

Varoluş kelimelerle izahı zor bir konudur. “Varoluşçu” olarak nitelendirilen yazarlar ve düşünürler bile çıkamazlar işin içinden. Varoluş, Yaşayarak idrak edilir! Akıl yürtmeler, duygusal anaforlar, varolmanın ritminde zig zaglar çizerek ilerler. Düşünürlerin – filozofların aforizmalarından medet umulur. Bazen Müslüm baba dokunuşlu “hayın felek” nidaları, Shakespeare’in “heyhat hayat” ünlemlerine ulanır. Varoluşun gözyaşları bazen kahkalara bazen de ıstıraplara gark olur. “İzm’ler” türer. Birileri fikir yürütür birileri de o fikrin peşine takılıp “ist” oluverir.

 

Sonra birileri “Sistem” denilen şeyi keşfeder. Yeni yeni isimlerle “sistemler” oluşturur. Düşünmekten haz etmeyen insan güruhları çevirip dururlarken sistemin çarklarını, hayatı pazarlayan geveze insanlar, yeryüzü tarlalarında hızlı büyüyen “GDO’lu insanlar” ekip, hasat zamanı bu biçare ürünleri biçip yaşadıkları çağın vizyonuna göre allayıp pullayarak piyasaya sürerler. Güneşi, yağmuru, toprağı, denizi, vadiyi satarlar. Üzerinde bazı adamların resimleri olan mürekkepli kağıt parçaları karşılığında sizin olanı size satarlar! Dünya denilen gezegende insan da dahil herşey satılıktır maalesef!

 

Herkes kendi ‘deneyimleriyle’ hayatı yaşayacak ama tamamen öğrenemeyecek!

Şu, dillere pelesenk olan ‘mutluluk’ denen şey ise sadece ‘sistemlerin’ insana daha çok mal satmak için kullandığı bir metafor olarak ”al mutlu ol” sloganına hizmet eden zavallı bir uşak olmaktan öteye gidemeyecek.

Hatta seni bir şeyi satın alamadığında mutsuz edecek ironik bir metafor olacak mutluluk!

İnsan denen varlığın daha en başta yasağa uymayarak cezalandırılıp yeryüzüne sürgüne gönderilmesiyle başladı serüven. Ne yaparsan yap DNA’nın kodlarını çözemeyeceksin.

Bir başınayken aciz ve ağlamaklı, dışarı çıktığında ise dogmatik ve kibirli tavırlarınla, Sen İnsansın! Daha en baştan yaralısın kuzum, bunu kabul et ve kendini kandırmadan hayatın tadını çıkarmaya bak!

 

Fazla derinlere inmeden yazıyı Platon’un beni tamamlayan sözleriyle bitirmek istiyorum zira kelimeler bir süre sonra kifayetsiz kalacak!

 

“Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak oturmaya mahkumdurlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama içerdekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna ve gerçeğin mağaranın dışında cereyan etmekte olduğuna inandırması imkansızdır.”

Yorumlar (2)
  1. Dursun Kuzucu on said:

    Selam Dilek Qudey, yazılarınız dışsal dünya ya bağıntı kurmadan, beni ben’le, var-olan olarak kendimi varlığımla buluşturuyorsunuz. Elinize, yüreğinize sağlık. ” Bizler yalnız suyun şırıltısını ve yaprakların hışırtısını değil, sevginin, bilgeliğin duygulu sesini de işitiriz.” ( Ludwig )

    • Dilek Qudey on said:

      Dursun Bey teşekkür ederim:)
      Sizler gibi nitelikli okuyuculara ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.
      “Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır.” Ludwig Wittgenstein
      Selamlar:)