Suriye, 10 yıl öncesine kadar Türkiye kamuoyuna düşman sıfatıyla sunulan bir Arap ülkesiydi. Paradigma değişikliğinin ardından düşmanlar dost olmaya başlayınca Suriye hakkında olumlu bilgiler de çalınmaya başladı kulaklarımıza. Suriye ile birlikte ortadoğuyu da öğrenmeye başlamıştık ki, nerden çıktığına bir türlü anlam “veremediğimiz” Arap Baharı ile karşı karşıya kaldı zihinlerimiz. Bir de baktık ki yakın zamana kadar dost bildiğimiz bir anda düşman olmuş. Kardeş dediğimizin mezhebinin farklı olduğunu, aslında öyle pek de dost olmadığını öğretmeye başladı ekranlar hepimize.
Türkiye toplumu bu zihinsel girdabın içinde savrulurken Çerkesler’in bu süreçten bağımsız olması tabiî ki beklenemezdi. Üstelik Çerkesler açısından durum daha da vahimdi. Çünkü bir anda, uzaktan hikayelerini duydukları akrabaları savaşın ortasında kalmış ve kapılarını çalmıştı. Diasporik kimlik edinememiş Cerkes diasporasının, “elit” kesminin Suriye’deki durumu Türkiye’den pek farklı değildi. Ancak kapılarını çalanlar elit değil halktı daha çok.
Türkiye – Suriye ilişkilerinin geliştiği dönemde iki diaspora arasında ilişkiler yeterli seviyede kurulamamıştı ve birbirini çok tanımayan iki diaspora karakteri bir anda karşılaştı. Bu süreçte Suriye konusunda ortak bir politika belirleyemeyen Çerkesler, Suriye’deki kardeşlerinin akıbeti hakkında da öngörüde bulunamıyorlar şu anda.
Suriye’de neler yaşandığını tüm yönleriyle anlamak, bölgesel dinamikleri algılamak ve tabiî ki küresel aktörlerin planları konusunda bilgi sahibi olmak için hazırladık “Suriye Dosyasını”.
Suriye’de sadece Çerkesler’in yaşamadığından yola çıkarak, insani değerlerden ödün vermeden Çerkesler’in poziyonlarını ve tüm Suriye ile birlikte onları nasıl bir geleceğin beklediğini sorgulamaktı amacımız.
Gerek Kafkasya gerekse Ortadoğu konusunda yazdıklarıyla Türkiye’de öne çıkan kalemlerden birisine Radikal Gazetesi köşe yazarı Fehim Taştekin’e uzattık kayıt cihazını ilk olarak. Suriye’de neler olup bittiğini ve Çerkesler’i konuştuğumuz bu söyleşide Suriye’den başladığımız sohbet Kafkasya’ya kadar uzandı …
İkinci söyleşimizi ise Suriye’li muhalif bir aktörle gerçekleştirdik. Suriye’nin en bilinmeyeni, aynı zamanda da en çok çekinileni idi muhatabımız. Adını son zamanlarda Dünya medyasında sıkça duydugumuz silahlı bir örgüt Ahrar-ı Şam. Suriye’de en çetin çatışmalarda başrol oynayan bu örgütün liderlerinden birisine kulak verdik… Herkesin bildiğini değil bilinmeyeni dinlemek, Suriye’yi anlama çabasının olmazsa olmazı. “Ubeyd” in özellikle demokrasi konusundaki açıklamaları dikkat çekiciydi. Çerkesler’le ilgili söylediklerinin yanısıra Suriye’ye İslamcı bir radikalin gözünden bakmak adına yerinde bir çalışma olduğunu düşünüyoruz.
Bu sayıda sizlere sunacağımız bir başka çalışma, Uluslar arası Af Örgütü’nün Suriye raporu. Suriye’de İnsan Hakları İhlalleri’ni gözler önüne seren rapor 2012 yılına ait.
Ortadoğu çalışan gazeteci ve akademisyelerin kaynaklarından birisi de yıldırdır Robert Fisk oldu hep. Ortadoğu’da yaşananlara Batılı bir gözle bakarken, okjektifliğe önem vermesiyle tanınan Fisk’in, Suriye’yi Filistin’li mültecilerin gözünden anlattığı makalesi, benzer hikayelerin dinleyicisi olan Çerkesler’e, eskiyi hatırlatıp günceli anlatacak nitelikte.
Suriye’de mevcut rejimin en büyük destekçilerinden birisi bilindiği gibi Rusya. Ancak Moskova’lı uzmanların bu konuda bakış açılarının da çok net olmağının fotoğrafını çeken “Asia News Monitor”un çalışması, önemli bölgesel aktörlerden Rusya’nın Suriye tavrını okumak için eşsiz bir kaynak …
Savaştan kaçmak zorunda kalmış Suriyeli bir Çerkes’in hikayesi ise, bize büyük resmin figüranlarının çektiği sıkıntıları anlatması açısından ibretlik…
Guşıps’ın bu ilk dosyası konjenktürün de etkisiyle savaşı konu alıyor. Ancak Suriye’de yaşananları her açıdan değerlendirmenin peşinde koşuyor…