I. Dünya Savaşı ardından, Güney Marmara’da Psov Ethem’in ve Ançok Anzavur Ahmed’in yönetiminde ağırlığı Çerkesler’den oluşan birlikler bir dizi çarpışmayla karşı karşıya geldiler. Cephenin sürekli yer değiştirdiği, halkın taraf olmaya zorlandığı bu çatışmalar zaman zaman köy ve kasabalara yönelik baskın ve toplu idamların da yaşandığı trajedilere yol açıyordu. Çarpışmanın temel sebebi, görünürde Anadolu’ nun geleceğine kimin karar vereceği konusunda yaşadıkları ihtilaftı. Psov Ethem, Padişah’dan ümidi kesmişti, ülkenin geleceğine karar verecek olan irade ancak Ankara’da oluşabilirdi. Yaşça daha büyük Ançok Anzovur ise Ankara Hükümeti’nin “imparatorluğu felakete sürükleyen İttihat ve Terakki”inin bir paravanı olduğunu söylüyordu.
Anzavur Paşa, arka arkaya aldığı yenilgiler ardından, bir suikastle hayatını kaybetti. Psov Ethem ise kısa bir süre sonra, anlaşmazlığa düştüğü Ankara’yla çatışmayı derinleştirmeden ihanetle suçlanma pahasına terketti Anadolu’ yu. Peşlerinde birbirine kurşun yağdıran Çerkeslerse genç Cumhuriyet’in sakıncalıları arasında yer alarak, yoğun bir baskı dönemiyle karşı karşıya kaldılar. Aslında kendilerinden çok daha rütbeli başka Çerkesler aracılığıyla mücadeleye girişen iki lider de kazandıkları hain sıfatıyla bir gölge gibi takip etti Çerkesler’i nesilden nesile.
Guşıps bu ay karşınıza Ançok Anzavur Ahmet’in ve bir dönemin hikayesiyle çıkıyor. Bugüne dek gerek Çerkesler gerekse alternatif tarihçilerin yoğun ilgi gösterdiği Psov Ethem’in -bilinen adıyla “Çerkes Ethem”in- hikayesiyle pek çok benzerliği olsa da, Ançok Anzavur İttihat ve Terakki’ye ve politik tercihlerine yönelik eleştirileriyle farklı bir toplumsal kesimi temsil ediyordu.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda verdikleri mücadeleyi bir katılım ve meşruluk vesilesi olarak gördükleri için olsa gerek, Psov Ethem’in sadakati daha bir önemsenmiştir Çerkesler tarafından. Psov Ethem’in, esasında siyasi bir çekişmenin kurbanı olduğu düşüncesiyle birlikte Ankara Hükümet’inde mücadele eden Çerkes figürler öne çıkarılmak istenir. Oysa adının başına Çerkes konmamış olsa da, yaşlı Ançok Anzavur’un daha bir “Çerkes” olduğu, genç Psov Ethem’in ise gereksiz yere pek çok Çerkes’in kanına girdiği düşüncesi hakimdir Çerkesler’ de. Kendilerine büyük zararları dokunduğunu düşünseler de içten içe, geleceklerini teminat altına almak adına tutunurlar “Hain Çerkes Ethem” figürine. Sonuçta Psov Ethem, en azından bir dönem kazananlarla birlikte, ve hatta onların “kurtarıcısı, koruyucusu” olmuş bir figürdür.
Tarihi, günün ihtiyaçlarıyla her defasında yeniden yorumlamak ve yazmak gerçeklerden koparır toplumları. Çerkesler’in de Anadolu serüvenlerini en doğru şekilde anlamak için Anzavur’u anlamak şarttır. Onun mücadelesini, peşinden gidenleri, ardından yaşananları ele almadan bu ülkede Çerkesler’in eksik anlaşılacağı düşüncesindeyiz.
Türkiye’de konuyla ilgili yapılmış resmi görüşle yaralanmamış akademik bir çalışma bulmak mümkün olmadı. Uzaklardan bir uzman, Amerikalı Gingeras’ın çatışmanın köklerini incelediği detaylı bir çalışmasını çevirerek aşmaya çalıştık bu engeli. Çerkesler’in aslında pek de hatırlamak istemediği Şark-ı Karib Çerkesleri Temin-i Hukuk Cemiyeti üzerinde detaylı bilgiler bulabileceğiniz bir makale bu. Yunanlılarla işbirliği yaparak, özerk bir devlet kurma arayışında olan cemiyet, Psov Ethem’in itibarına odaklanmış bir bakış için hiç de hatırlanmak istenecek türden bir şey değil. Yine bu cemiyeti aslında pek de ekstrem bulmayan, dönem koşulları içinde anlaşılabilir bulan Doç. Dr. Ahmet Kuyaş’la gerçekleştirdiğimiz söylemişimiz de dosyamızda yerini aldı. İttihat ve Terakki’nin Türkçü politikalarının Çerkesler açısından pek de ayraç olmadığını savunan Kuyaş, Osmanlı kimliğinin tutkal vazifesi gördüğünü ve Çerkesler’in sürece katılımını dönemsel koşullarla değerlendirmek gerektiğini belirtiyor. Yaşanan kimlik sorunlarının Cumhuriyet’in olgunlaşmasıyla aşılabileceği görüşünde olan Kuyaş söyleşimizin, Gingeras’ın savlarıyla karşılaştırmak için yeterince veri sağladığı düşüncesindeyiz.
Yine hem Ançok Anzavur hem de Psov Ethem’le çok kritik dönemlerde karşılaşan Çerkes Tarık Mümtaz Göztepe’ nin anıları, her iki figür hakkında okuyucuya içerden bir bakışla fikir sunuyor.
Ve tabii ki sözlü tarih çalışmalarımız: Dönemi en sert haliyle yaşamış Biga’nın Çerkes tanıkları. Hatıralarında yoğun bir baskı ve sindirme politikasının izlerini taşıyan bu insanlar, içlerinden birine yönelen bu öfkeyi anlamakta güçlük çekiyorlar. Anzavur’u seven, sahip çıkan ve hala mezarını ziyaret eden insanlarımızın tarihimizin ve gerçeğimizin önemli bir kesitinin de canlı tanıkları olduğu düşüncesindeyiz.